7 Mayıs 2014 Çarşamba

Yeni Tipografi/Adrian Fruitger/Unıvers Yazı Karakteri

                                                                        -YENİ TİPOGRAFİ-

    Almanya’da ortaya çıkan bu hareket, tipografideki modernist yaklaşımlar arasında önemli bir yere sahiptir. Yeni Tipografi düşüncesi ilk olarak El Lissitzky, Laszlo Moholy-Nagy ve Kurt Schwitters’ın 1923 – 1925 yılları arasında yayınladığı makalelerde ortaya çıktığında o zamana kadar yerleşmiş ve geleneksel bir yapı kazanmış olan bütün tipografik alışkanlıkları sorguluyordu. Özellikle Lissitzky tarafından kaleme alınan “Tipografinin Topografisi” adlı bildiride, özellikle basılı metinlerde işitsel algı yerine görsel algılamanın önemine değinilmiştir. Jan Tschichold 1925 yılında yazdığı “Tipografinin Esasları” adlı kitabında Yeni Tipografinin belirli bir amaç doğrultusunda biçimlendiğini, bu amacın da en kısa ve en yalın haliyle “iletişim” olduğundan bahsediyordu.

    Görsel iletişimde tipografinin amacı, algının verilmek istenen bilgiye odaklanmasını sağlayarak iletişimi kolaylaştırmaktır  diyebilirim. Bu nedenle bir sayfa düzeninde yazı tipi büyüklükleri, renkleri, kenar boşlukları ve satır aralıkları gibi değerlerin doğru ayarlanması, aynı şekilde resimlerin de biçim ve konum olarak doğru yere doğru büyüklükte yerleşmesi ve kontrast açısından renklerin doğru ayarlanması tipografi temel prensipleridir.


                                                                         ADRİAN FRUTİGER


     

Adrian Frutiger, yirmi birinci yüzyılın en iyi Tipografik Tasarımcılarından biridir. 24 Mayıs 1928 günü İsviçre'de doğdu."Gutenburg Ödülü" olarak   bu yılda yaptığı çalışmalarla Mayıs ödül kazandı ve  tasarladığı “Universe” ve “Frutiger'' fontlarıyla bilinmektedir.


 

 

                                                 UNIVERS Yazı Karakteri







''Unıvers'' font ailesi Adrain Fruitgerın tasarladığı bir karakterdir. Bu karakteri çok popüler olmuştur.






 

18 Mart 2014 Salı

Ekspresyonist Sanat / Sanatçı “Edward Munch”

EKSPRESYONİZM NEDİR?


20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya (dışa vurmaya) önem veren bir akımdır.
Ekspresyonizm (dışavurumculuk) önce resim alanında ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır. Almanya’da doğan bu akım, özellikle Naturalizmin doğayı olduğu gibi kopya eden tutumuna ve İzlenimcilik‘in dış dünyaya bağlılığına bir tepkidir. Bir başka deyişle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanadır. Ekspresyonist sanatçılar öznel gerçekçiliğe ve iç gözleme büyük önem vermişlerdir.


Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına, ruhsuzluğuna süretli bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır.
 
 
 
 

                                                                             EKSPRESYONİST RESİM

    Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir. Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.
 


 
The Scream (Çığlık) - Edward Munch

 
Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.
 
Die Brücke (Köprü) 1905-1912 Dresden- Kirchner, Rottluf, E.Heckel Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) Münih- F. Marc, Mache, Kandinsky
 
Önemli dışavurumcu ressamlar arasında Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka sayılabilir.

 

                                       EKSPRESYONİST HEYKELCİLİK

    Bazı heykelciler ekspresyonist stilini kabul etmişlerdir ve bunlar arasında Ernst Barlach sayılabilir. Genellikle resim sanatı üzerinde yönelen bazı diğer sanatçılar da, örneğin Erich Heckel, heykelcilik alanında ekspresyonist eserler yaratmışlardır. 

                                           

                                           EKSPRESYONİST MİMARİ




Potsdam, Almanya'da "Einsteinturm"1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralellikler taşır.


Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir.
 
Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig]'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır.
 
1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur.
 
1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

                                                          '' EDWARD MUNCH '' 

 
 
 
 Norveç’in kültürel ve siyasal yaşamına büyük katkıları olan Dr.Christian Munch ve Laura Cathrine’in oğlu olan Edward, 1863 yılında Löten’de doğdu.
 
Annesi 1868 yılında verem hastalığından hayatını kaybetti.Ardından 1877 yılında kız kardeşi Sophie’yi de aynı hastalıktan kaybeden Edward çocukluğunda ve gençlik yıllarında yaşadığı bu ölüm korkusundan hayatı boyunca kurtulamadı.
 
Daha çocuk yaşlarda resme yatkın olduğu anlaşılan Munch resim eğitimi görmedi.1879’da başladığı mühendislik eğitimini, 1880’de bırakarak ressam olmaya karar verdi.
 
Oslo’da akademiye girdi ve 1883’de Oslo Sonbahar Sergisi’nde ilk olarak resimleri sergilendi. Henüz 23 yaşındayken Oslo’da 110 eserden oluşan ilk kişisel sergisini açtı.1889 yılında devlet bursuyla, Paris’deki Leon Donnat’ın sanat okuluna girdi.
 
1892’de Berlinli Sanatçılar Birliği’nden aldığı davetle Almanya’da 45 yapıtını sergiledi.1908’deki ruhsal bunalımı ile Berlin’deki ilk sergisi arasında geçen 16 yıl Munch’un sanat yaşamındaki en önemli dönemdi.Bu dönemde yaşadığı yoğun ve tutkulu duygularının acısını ve bunaltılarını çizgisel bir üslupla işledi.
 
Ünlü resmi olan “Çığlık” (1893) modern insanın ruhsal acılarının simgesi haline geldi.Kullanılan renkler ve deformasyonun bir ifade aracı olarak böylesine yoğun şekilde kullanıldığı ilk modern başyapıt olma özelliğini kazandı.
 
1909’da sinirsel depresyon nedeniyle kliniğe yatırılan Munch sonunda Oslo Fjod’u ’de yerleşti.
 
1930’da göz hastalığı nedeniyle çalışmaları yavaşladı. Fakat hem Jugendstil sanatçıları hem de Ekspresyonistler tarafından bir usta olarak kabul edilen Munch, sürrealistler tarafından da onurlandırılarak sergilerine alındı.
 
“Doğa’nın büyük Çığlığı’na karşı duyarlı oluşu ve en büyük acı ifadelerini kullanması Munch’un ateşli bir aşkla aydınlanan bir tür karanlığı işlemesine engel olmadı” ve 1944 yılında Norveç Ekely’de hayatını kaybetti.
 
Önemli eserleri:  Hasta Çocuk(1886), Ölüm Odası(1892), Ölüm Döşeği(1895), Ölü Anne(1899), Çığlık (1893), Elem (1896), Erkek ve Kadın(1898), Öpücük (1897), Hayat Dansı(1897-99)
 
 
 
Birbirinden güzel tabloları dünyanın dört bir yanında...
Gelin bu müthiş ressamın  tablolarına beraber göz atalım;)
 
 
                                                           Evening on Karl Johan, 1892

The Sick Child, 1896


 Summer Night, 1889



Sprind Day on Karl Johan Street, 1891
 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Ekspresyonist Sanat / Sanatçı “Edward Munch

EKSPRESYONİZM NEDİR?




20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya (dışa vurmaya) önem veren bir akımdır.
Ekspresyonizm (dışavurumculuk) önce resim alanında ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır. Almanya’da doğan bu akım, özellikle Naturalizmin doğayı olduğu gibi kopya eden tutumuna ve İzlenimcilik‘in dış dünyaya bağlılığına bir tepkidir. Bir başka deyişle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanadır. Ekspresyonist sanatçılar öznel gerçekçiliğe ve iç gözleme büyük önem vermişlerdir.

Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına, ruhsuzluğuna süretli bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır.
 
 
 
 

                                                  EKSPRESYONİST RESİM

    Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir. Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.
 

 
The Scream (Çığlık) - Edward Munch

 
Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.
 
Die Brücke (Köprü) 1905-1912 Dresden- Kirchner, Rottluf, E.Heckel Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) Münih- F. Marc, Mache, Kandinsky
 
Önemli dışavurumcu ressamlar arasında Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka sayılabilir.

 

                                       EKSPRESYONİST HEYKELCİLİK

    Bazı heykelciler ekspresyonist stilini kabul etmişlerdir ve bunlar arasında Ernst Barlach sayılabilir. Genellikle resim sanatı üzerinde yönelen bazı diğer sanatçılar da, örneğin Erich Heckel, heykelcilik alanında ekspresyonist eserler yaratmışlardır. 

                                           

                                           EKSPRESYONİST MİMARİ



Potsdam, Almanya'da "Einsteinturm"1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralellikler taşır.

Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir.
 
Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig]'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır.
 
1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur.
 
1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

                                         '' EDWARD MUNCH '' 

 
 
 
 Norveç’in kültürel ve siyasal yaşamına büyük katkıları olan Dr.Christian Munch ve Laura Cathrine’in oğlu olan Edward, 1863 yılında Löten’de doğdu.
 
Annesi 1868 yılında verem hastalığından hayatını kaybetti.Ardından 1877 yılında kız kardeşi Sophie’yi de aynı hastalıktan kaybeden Edward çocukluğunda ve gençlik yıllarında yaşadığı bu ölüm korkusundan hayatı boyunca kurtulamadı.
 
Daha çocuk yaşlarda resme yatkın olduğu anlaşılan Munch resim eğitimi görmedi.1879’da başladığı mühendislik eğitimini, 1880’de bırakarak ressam olmaya karar verdi.
 
Oslo’da akademiye girdi ve 1883’de Oslo Sonbahar Sergisi’nde ilk olarak resimleri sergilendi. Henüz 23 yaşındayken Oslo’da 110 eserden oluşan ilk kişisel sergisini açtı.1889 yılında devlet bursuyla, Paris’deki Leon Donnat’ın sanat okuluna girdi.
 
1892’de Berlinli Sanatçılar Birliği’nden aldığı davetle Almanya’da 45 yapıtını sergiledi.1908’deki ruhsal bunalımı ile Berlin’deki ilk sergisi arasında geçen 16 yıl Munch’un sanat yaşamındaki en önemli dönemdi.Bu dönemde yaşadığı yoğun ve tutkulu duygularının acısını ve bunaltılarını çizgisel bir üslupla işledi.
 
Ünlü resmi olan “Çığlık” (1893) modern insanın ruhsal acılarının simgesi haline geldi.Kullanılan renkler ve deformasyonun bir ifade aracı olarak böylesine yoğun şekilde kullanıldığı ilk modern başyapıt olma özelliğini kazandı.
 
1909’da sinirsel depresyon nedeniyle kliniğe yatırılan Munch sonunda Oslo Fjod’u ’de yerleşti.
 
1930’da göz hastalığı nedeniyle çalışmaları yavaşladı. Fakat hem Jugendstil sanatçıları hem de Ekspresyonistler tarafından bir usta olarak kabul edilen Munch, sürrealistler tarafından da onurlandırılarak sergilerine alındı.
 
“Doğa’nın büyük Çığlığı’na karşı duyarlı oluşu ve en büyük acı ifadelerini kullanması Munch’un ateşli bir aşkla aydınlanan bir tür karanlığı işlemesine engel olmadı” ve 1944 yılında Norveç Ekely’de hayatını kaybetti.
 
Önemli eserleri:  Hasta Çocuk(1886), Ölüm Odası(1892), Ölüm Döşeği(1895), Ölü Anne(1899), Çığlık (1893), Elem (1896), Erkek ve Kadın(1898), Öpücük (1897), Hayat Dansı(1897-99)
 
 
 
Birbirinden güzel tabloları dünyanın dört bir yanında...
Gelin bu müthiş ressamın  tablolarına beraber göz atalım;)
 
 
                                                           Evening on Karl Johan, 1892

The Sick Child, 1896

 Summer Night, 1889


Sprind Day on Karl Johan Street, 1891